Sitemizi Facebook'ta Beğenmek İster misiniz?

23 Haziran 2011 Perşembe

Hatırat - 2. Bölüm


Gemiler birbirine yanaştı. Leventler kafir gemilerine atladılar. Sonunda Venedik gemileri zaptedildl. 285 Venedikli esir alındı. 120 kadar Venedikli de öldü.

Düşman gemilerindeki mallar, Oruç Reis’in teknelerine aktarıldı. Tekneler o derece doldu ki, kaplumbağaya döndü; kımıldamaya iktidar yoktu. Şenlik içinde Midilli’ye geldiler. Ben Hızır Hayreddin, ağam İshak’la beraber, karındaşımız Oruç Reis’i limanda karşıladık. Bütün hısım ve akrabamız bizimle beraberdi. Öpüşüp kucaklaştık. Oruç Reis, Midilli’den çıkalı yıllar olmuştu. Bu kadar zamandan beri birbirimize hasret çekerdik.

Oruç Reis, Midilli’den İzmir’e gitmeye, velinimeti Sultan Korkut ve karındaşlığı Piyale Bey’le görüşmeye karar verdi. Fakat tam bu sırada Midilli’ye bir haber erişti : Sultan Selim Han Hazretleri tahta oturmuş. Karındaşı Sultan Korkut’la hasım olmuş. Sultan Korkut ziyadesiyle korkup kaçmış. Oruç Bey bu haberi alınca pek üzüldü. Büyük karındaşı İshak Reis, ağam Oruç’a dedi ki :
“Var imdi buralarda durma. Bu kışı İskenderiye’de kışla. Bakalım ne ola? Elindeki tekne Sultan Korkut’un ihsanıdır. Ola ki sana zarar erişe.”

Oruç Reis, daha hasret gidermeye vakit olmadan hepimizle vedalaştı. Midilli’den hareket etti. Kerpe adası açıklarında 7 düşman gemisini zaptetti. İskenderiye’ye geldi. Mısır Sultanı, Oruç Reis’in Yahya Reis’le beraber 7 parça ganimet malı tekneyle İskenderiye’ye geldiğini haber aldı. Oruç, Mısır Sultanı’ndan gayetle sıkılırdı. Onun verdiği gemileri Payas’ta Rodoslular’a kaptırdığı için mahcuptu. Kendisini Sultan’a affettirmek için ganimet mallarından muhteşem parçalar ayırdı. 4 cariye ile 4 köle seçti. Sultana sundu. Sultan, pek memnun oldu. Oruç Reis’i ve yoldaşlarını konakladı.

Ağam Oruç’a dedi ki :
“Ey Oruç Kapdan, seni affettim. Cenab-ı Hak, affedici kullarını sever. Gerçi benim 16 pare teknemi yaktırdın. Ama içinden bir tek levendin burnunu kanatmadın. Hepsini kurtardın, kafire bir tek esir vermedin. Ben gemilerimin yanmasına kızmadım. Cenk ahvalidir, her şey olur. Senin dönüp yanıma gelmediğine kızdım. Ancak şimdi seni affettim. Hemen sağ olasın. Tekrar hatırımı aldın.”

Böyle deyip ağama çok ikram etti. Ağamın getirdiği hediyelerden fazla peşkeş verdi. Oruç ağam izin aldı. Kahire’den İskenderiye’ye döndü. Sultan, İskenderiye valisine emir yazmıştı. Vali, ağamı ve levendlerini ağırladı. Bir miktar safa ile vakit geçti. Bahar geldi. Oruç Reis, Sultan’a name gönderip gazaya çıkmak için izin istedi, izin çıktı. Ağam, Kıbrıs sularına doğru açıldı. O sularda 5 aded Venedik teknesini ganimet aldı. Oradan batıya gitti. Tunus sahillerinde Cerbe adasına geldi. Ganimet malını Cerbe tacirlerine sattı. Her levendin payına 25 zira Venedik çuhası, 4 tüfek, 4 tabanca ve 171,5 altın düştü. Oruç, İskenderiye’ye giden bir gemi buldu. En iyisinden çuha, tüfek, tabanca ile 13-14 yaşlarında bir kafir oğlancığı ayırdı. Mısır Sultanı’na gönderdi.
Sultan :
“Dünyada nimet hakkın gözeten ve iyilik bilir adam varsa,” dedi; “oğlum Oruç Kapdan’dır.”

Bu minval üzre ağama çok dualar etti. Aralarında muhabbet bir iken bin oldu. Ağam, Cerbe sularında avlanmaya devam etti. 5-10 parça gemi daha zaptetti.

“SANDIM Ki DÜNYALAR BENİM OLDU!”
Biz gelelim memleket ahvaline. Sultan Selim Han tahta oturunca, karındaşı Sultan Korkutla aralarında ihtilaf çıktı. Sultan Selim, karındaşının üzerine asker gönderdi. Aramadık yer komadı, fakat Sultan Korkut’u bulamadı. Ol zaman kapdanpaşa, İskender Paşa idi. Gayetle zalim bir adamdı. Akdeniz’e çıkıp derya üzre iki kürekli bir kayık gezdirmezdi. “Sultan Korkut’un adamıdır” diye kaptanlara çok zulümler eyledi. Ben bunları işitince, Midilli’den ayrılmaya karar verdim. Bir tekneye buğday yükleyip alelacele Şam Trablusu’na gittim. Buğdayı siyah arpa ile değiştirip Preveze’ye geldim. Burada arpamı sattım. At, kısrak ve katır satın aldım. Preveze’nin karşısında Ayamavri adasına demir attım. Limanda yatar 24 oturak güzel bir gemi gördüm. Hayran oldum. Sorup öğrendim. Fettah Kapdan nam bir Türk’ün teknesiymiş. Fettah Kapdan yakınlarda ölmüş. Varisleri, gemi satılsın diye buraya göndermişler. Bu teknenin aşık-ı şeydası olmuştum. Ne isterlerse verecektim. Nihayet 6 kese akçaya uyuştum. Gemiyi satın aldım. Sandım ki dünyalar benim oldu! Yeni tekneme bindim. Diğer gemilerimi de aldım. Akdeniz’i kuzeyden güneye baştan başa geçtim. Cerbe adasına geldim. Ağam Oruç’la buluştum.

İki karındaş “Nereye gidelim?” diye düşünürken, Tunus’a gitmeye karar verdik. Dedik ki : “Ömrün ahırı mademki ölümdür, bari gaza yolunda can verelim.”

Ben, ağam Oruç, ve Yahya Reis, her birimiz bir gemiye binip Tunus’a geldik. Tunus sultanına çıktık. Peşkeşlerimizi sunduk. Dedik ki :
“Bize ülkenizde bir yer verin. Gemilerimizi orada barındıralım. Hak yoluna gaza edelim. Aldığımız ganimeti Tunus pazarlarında satarız. Müslümanlar faydalanır, ticaret gelişir. Size de ganimet malından sekizde bir hisse veririz.”
Tunus Sultanı :
“Pek makul söylersiniz gaziler,” dedi; “hoş geldiniz, safalar getirdiniz. Ocak sizindir.”

“GAZAN MÜBAREK OLA!..”
Sultan bize Halku’l-Vad limanını verdi. Kışı bu limanda geçirdik. Baharda deryaya açıldık. 5 pare gemimiz vardı. En yürükleri benim teknemdi. Sardunya adasına vardık. Bir korsan gemisini zaptettik. içindeki 150 kafiri esir aldık. Tam bu sırada ufukta bir gemi göründü ki, neuzubillah Bursa’nın Keşişdağı(*) kadar cüssesi vardı. Gemilerimizden birinin kapdanı Deli Mehmed’di. Çok yiğit bir delikanlı idi. Benim sağ kolumdu. Bize dedi ki :
“Ey kapdan babalarım, izin verin, emredin, gidip bu gemiler devini ben alayım.”

(*) Uludağ
Deli Mehmed’in şevkini kırmamak için izin verdim. Fakat onun teknesi, düşmanın teknesinin yanında fındık kabuğu gibi kalıyordu. Biz de Mehmed’in arkasına takıldık. Düşman teknesine yanaştık. içinde bir tek can yoktu. Meğer uzaktan bizim gemilerimizi görmüş, sandallarına binip kaçmışlar. Tekneye çıktık. Ağzına kadar buğday yüklüydü. Deli Mehmed’i selamladık :
“Gazan mübarek ola,” dedik.

Ertesi sabah iki gemi daha zaptettik. Birinde bal, zeytin, peynir vardı. Diğeri bir Ceneviz teknesiydi. Demir yüklüydü. Dağ gibi ganimetle top, tüfek atarak Tunus’a geldik. Cümle gaziler doyum oldular. Sultan’ın hissesini ayırdık. Fakir fukaraya da çok mal sadaka ettik. Çok dualar aldık.

KAFİRLER KORKMAYA BAŞLIYOR
O kışı gene Tunus’ta geçirdik. Bahar gelince sefere çıktık. 13 günde Mora’da Anapoli limanı açıklarına geldik. İspanya’ya gider büyük bir kafir teknesine rasladık. İçinde 3-4 yüz cenkçi vardı. Altın işlemeli sancaklarımızı çekip toplarımızı ateşledik. Yedi defa düşman teknesine yanaşmak istedik. Yedincisinde yanaştık. Azim cenk oldu. Fakat kafir teknesini zaptettik. 150 yoldaşımız şehit oldu. 86 levend yara aldı. Öğrendik ki, kafir teknesinde 525 kişi varmış. Bunlar’ın 183’ünü esir aldık. Gerisi ölmüştü. İçlerinde İspanya’da büyük bir memleketin valisi de vardı. Bir gemi daha zaptedip Tunus’a geldik. Ağam Oruç yaralanmıştı. Tunus’ta tedavi gördü, dinlendi. Ganimet malımız arasında 70-80 papağan ve 20 doğan kuşu vardı. Bunları Tunus Sultanı’na verdik. Bu seferden sonra namımız bütün kafir memleketlerine yayıldı.

Bizi ortadan kaldırmak için kafirler ittifak eylediler. Dediler ki :
“Oruç ve Hızır Hayreddin namında iki Türk peyda olmuş. Bu Hristiyan düşmanı yılanlar ejderha olmadan, basalım, isimlerini yeryüzünden silelim. Şimdi fırsat verirsek, belli ki bu Türkler başımıza çok iş açar.”

İspanyol kafiri bu minval üzere 10 pare mükemmel kadırga donattı. Maksatları bizi yakalamaktı. Fakat onlar gelmeden biz deryaya açıldık. Ceneviz’e gitmek istiyorduk. Rüzgar muhalefetinden Cezayir sahillerine vurduk. Becaye nam Cezayir kalesinin önünde demir attık. 10 pare İspanyol kadırgası da bizi Ceneviz taraflarında bulamayınca Becaye’ye geldi. Sahil üzerinde cengi kabul etmek çok tehlikeliydi. Hemen deryaya açıldık. Kafir kadırgaları kaçtığımızı sandılar, peşimize düştüler. Kafi derecede sahilden açılınca ağam Oruç, hemen dönüp kadırgalara yaklaşmamızı emretti. Böyle bir şey beklemeyen düşman çok şaşırdı. Büyük cenk oldu. Hemen kadırgaların kapudane teknesi olanına yanaştık. Koca kadırgayı ve diğer üçünü zaptedince ötekiler kaçtı. Varıp Becaye kalesi altına sığındılar. Oruç Reis, altına girip kadırgaları yakalamak istedi. Ben mani olmak istedim. Ağamın emri, çok tehlikeliydi. Tedbir bu idi ki, aldığımız 4 kadırga ile Tunus’a dönelim, 6 kadırgayı kendi haline bırakalım.

4 GEMİ, 14 GEMİ OLMUŞTU!
Fakat çok atak olan ağam Oruç beni dinlemedi. Taarruza karar verdi. Halbuki Becaye kalesinde çok İspanyol kafiri vardı. 6 kadırgadaki İspanyol, teknelerini boşaltıp, kaledeki yoldaşlarıyla birleştiler. Ağam, kaleye hücum etti. Sahile çıktık. Kaleden üzerimize yağmur gibi top gülleleri ve tüfek misketleri yağıyordu. 60 şehit, bir o kadar yaralı verdik. Belki kaleyi düşürebilirdik. Fakat cengin en kızgın anında ağamın sol koluna bir misket isabet etti. Düşman bunu gördü. Kaleden çıkıp levendlere saldırdı. Ağamın ağır şekilde yaralanmasına çok üzülmüştüm. O hınçla 3-4 yüz levendle kafirlere öyle bir giriş girdim ki, melunları kıra kıra kale kapılarına kadar sürdüm. 300 kafiri öldürdüm, 150’sini esir ettim.

Daha fazla kale önünde durmak münasip değildi. Ağam Oruç yarasının şiddetinden kendinden geçmişti. Levendleri toplayıp gemilere bindirdim. Kafirler kaleden gemilerimize gülle yağdırıyorlardı. Fakat Allah’ın inayetiyle hiçbiri isabet etmedi. 14 parça gemiyle Tunus’a döndük. Oruç Reis’in yarasını cerrahlar hoşça tımar edip sardılar. Amma ıstırabı günden güne arttı. Cümle cerrehlar toplandılar, bana geldiler :

“Eğer karındaşının kolu kesilmezse akibet vahim olur,” dediler; “sonra bizden bilmeyesin.”
Tunus halkı 4 gemiyle sefere çıkıp 14 gemiyle döndüğümüzü görünce ziyade şad oldu. Ancak Oruç Reis’in kolcağızının haline cümle Müslümanlar ağladı.

Cerrahlara dedim ki :
“Ağam Oruç’un kolunu, kim kurtarırsa, onu terazinin bir kefesine oturtacağım. Diğer kefesine altın koyup ihsan edeceğim. İsterse beğendiği 10 esiri vereceğim.”

AĞAM ORUÇ’UN KOLU KESİLİYOR
Cerrahlar tekrar toplandılar. Meşveret ettiler. Fakat ağamın kolunu kesmekten başka çare bulamadılar.İzin verdim. Ağamın kolcağızın şehit edip kestiler. Tımar eylediler. Hüngür hüngür ağladım. Dedi ki :
“Niçin böyle ah edip ağlarsın? Takdir-i Rabbani böyleymiş. Elden ne gelir? Elhamdülillah ki kolumu gazada kaybettim. Bu saadet bana yeter.”

2. BÖLÜMÜN SONU


Benzer Yazılar



0 yorum:

Yorum Gönder